Farklı Renkler
Ağabeyimle aramızda bir yaş var.
O okula başladığında ben tam bir devrim yaşıyordum.
Yaşım 6'ydı ama... hatırlıyorum da aklım yaşımdan çok yukarılardaydı.
Babamın ağabeyime kitap alması demek benim için dünyadaki en heyecanlı olaydı...
O kitaba bakacak, dokunacak, okumaya çalışacak ama henüz okuyamayacak olsamda, kitaplar benim için bulunmaz birer aracıydı.
Şimdi yaşadığımız çağa, kendi çocuklarıma baktığım zaman, bu hislerimin bende ne denli derin izler bırakmış olduğunu daha iyi anlayabiliyorum.
Sabahları erkenden kalkar ve kitaplara bakardım.
Okumayı öğrenmek için can atardım.
Okumayı öğrenince de bu durum değişmedi.
Tam tersine heyecanım artarak devam etti.
Bir odanın içinde, eski bir masada, üç kardeş ödevlerimizi yaparken hepimizin aklında tek bir şey vardı;
"Başarılı olmak."
Annemin gündeminde hiç bir zaman bizim ödev yapmamız-yapmamamız gibi bir konu olmadı.
İnanıyorum ki, bizim içimizde doğuştan var olan bir şeyler sebebiyle, annemizi bu konuyla hiç bir zaman meşgul etmedik.
Okumak, öğrenmek arzusu ve sevgisi bende öyle yoğundu ki...her gün okula erken gittiğimi hatırlarım.
Hasta olsamda gittiğimi...
Tatillerde "neden okul yok?" diye gama-yasa battığımı da hatırlarım...
İlkokulu 5 öğretmenle bitirdim.
Her sene bir eve taşındık ve yeni arkadaşlarımız oldu.
"Öğretmen seçme" o zaman icat edilmemişti...
Mahallemiz değişti, semtimiz değişti ama çalışkanlığımız değişmedi...
Bütün okul hayatım boyunca "öğrenci" kimliğimi taşımaya çalıştım.
Ben öğrenecektim!
Saygılı, dürüst, ahlâklı ve çalışkan olacaktım.
Bunlar beni başarıya götürecek yegâne değerlerdi...
Tabiî bu durumla ilgili düşüncelerim daha sonraları değişti.
Ben ne kadar çalışırsam çalışayım, ne kadar saygılı olursam olayım, bazı insancıklar için bunların kıymetinin olmadığı durumlarla da karşılaştım.
Ama o zaman bile okuduğum kitaplarım aklıma gelirdi.
İyi ve kötü tezlerim, sentezlerim...
Çok mu harika bir sistem vardı o zaman?!
Çok mu üstün kabiliyette-yetenekte öğretmenlerim vardı?
Bu soruların cevabını keşke "Evet" diye verebilseydim...
En son İstanbul'da 5.sınıftayken mevcudumuz 102 kişiydi...
Sistem...
İnsanlar...
Öğretmenler...
Değişebilir.
Ama değişmeyen bir şey var: "insanın içindeki istek ve azim".
Bunu köreltmeden işleyebilirsek, en tembel dediğimiz bir öğrenciden belki harika bir ressam yetiştiğini göreceğiz.
Bizim bu konulardaki en büyük sorunumuz; insanların kendi içindeki farklılığı ve güzelliği keşfedemeden herkesi aynı olmaya zorlamak.
Ben bugün okulun bahçesinde gördüğüm her çocuğun fıtrat olarak farklı, zeka olarak farklı, yetenek-meziyet olarak farklı olduğunu biliyorum.
Güzel olanda böyle olması zaten...
Allah ne güzel yaratmış her bir insanı.
Ama biz ve eğitim sistemimiz insanları kolonlanmışçasına "aynı" olmaya itiyor.
Çocuklarımın benim kadar çalışkan olmasını beklersem ömrüm mutsuzluğa gark olacak...
Ama benim kadar saygılı ve erdemli olmaları için elimden geleni yapmalıyım.
Çünkü o eğitimi ben de annemden almıştım.
Ödevlerimizle hiç ilgilenmeyen annem; ahlâkımızla son derece ilgiliydi...
Bizler ise sadece "okul başarısının" üzerinde dururken; bencil, tembel, mutsuz ve ilginç çocuklar yetiştiriyor, bunu fark edince de nereyi suçlayacağımızı bilemeden kıvranıyoruz...
Oysa bunu hep "iyi" amaçlar için yaptığımız da aşikâr değil mi?
Bırakalım çocuklar çocukluklarını yaşasınlar.
Biz erdemli çocuk yetiştirmeyi ilk maddeye alıp, dersleriyle ve okuluyla ilgili durumları biraz çocuğumuza, biraz öğretmene bırakalım...
Başta kendimden neden bu kadar bahsettim biliyor musunuz?
Kibirden Allah'a sığınırım;
6'sında neyse dedikleri bir şey var ya hani...
İşte o noktada bu işler zorla olmuyor demek istedim...
Kendi yaş gruplarımda, tanıdıklarımız içerisinde üniversite okuyamayan yegâne kişiyim.
Hani o "tembel" denilen guruptaki arkadaşlarımın bile bir çoğu meslek ve diploma sahibi oldular...
Oysa 5-6 yaşlarımdan beri idealsiz yaşayamayan bana, bu nasip olmadı...
Bu benim imtihanım ve bunun hikmetlerini anlayabilmem az vakit almadı...
Ama ne var biliyor musunuz?
Ben hâlâ okumaya aşık...
Kim değiştirebilir?
Kimi pasta yapmaya...
Kimi dikiş dikmeye...
Kimi çocuk bakmaya...
Kimi.................
Zorlamayalım minikleri...
Bırakalım gönüllerince aksın, çağlasınlar...
Hayatın ne güzel renkleri var, görebiliyor musunuz?
CANIM KENDİ ÇOCUKLUĞUMU OKUR GİBİ OLDUM
YanıtlaSilEVET BİZLER OKUMAYA AŞIK MERAKLI ÇOCUKLARDIK
HAYIRLI AKŞAMLAR
Şimdi hem her şey var;hem hiç bir şey yok! Hayat ,sürprizlerle doludur.İngiltere de Sofra adlı restorant sahibi Hüseyin Özer ilkokul bitirmiş;ama,İngiltere de üniversite tarafından kendisine fahri doktora verilmiş.
YanıtlaSilKalbinizde umudunuzu koruyun.
Biz büyüklerin geçmişleri,hikayeleri,özlemleri hep aynı.Ama şimdiki çiçeklerin renkleri, kokuları,şekilleri hep farklı çiçeklerimizi soldurmayalım.Çiçeklerin çeşidine göre su ve güneş verelim .Asla bol bol sevgi vermeyi unutmayalım.
YanıtlaSilBiz toplum olarak istiyoruz ki, çocuğumuz doktor olsun, mühendis olsun, avukat olsun öğretmen olsun. Başka mesleğe tahammül yok.aşçı, tamirci, terzi, fırıncı berber vs.bunlar meslek sayılmıyor.olacakta olacak diye tutturuyoruz.guzel bir yazı olmuş canım.cok iyi anlatmışsin.bu ülkenin maneviyatı yüksek insanlara ihtiyacı var. Oda bizim elimizde.biz eğiteceğiz ne yapalım. Sevgiler canım. Allaha emanet ol.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı.ibret aldım kendimce
YanıtlaSilsevde ablacigim bende okumadim biraktim universitemi, tekrar nasip olur insallah bende hep kendimi herkes kral olursa halk kim olacak diye teselli eediyorum kendimi:)mutuyum elhamdulillah...yavrularim var onlari buyutuyorum insallah onlarda yollarini bulur.Hakiki gercegi unutmamak lazim biz ne yaparsak yapalim herkesin bir alin yazisi var o orsa olani yasayacak.Selametle canim ablam.
YanıtlaSil