Evvel zaman içinde...

   

    Bir zamanlar çok ama çok yakın bir ülkede, çok ama çoook güzel bir kadın yaşarmış. O kadar güzel bir kadınmışki, onu gören her evli hanım, bu güzel hatunun eşinin yakınından bile geçmemesi için dualar edermiş. Her bekar genç kızın, sevdiği delikanlının bu hanımı göreceği korkusuyla geceleri uykuları kaçarmış. Oğlu olan anneler böyle bir gelinleri olması için Allah'a yalvarırken, bekar olan erkekler ise böyle bir eşleri olsun diye Allah'a yakarırmış.

Eveeet çok güzelmiş. Güzelliği dillere destanmış ama kimse huyunu suyunu bilmezmiş. Herkesin gönlünde bir yerlerde rüyaları süslermiş.
Bir gün hanımlar kendi aralarında toplanmış. Bu konuyu konuşmuş ve karar almışlar. Demişlerki "huzur kaçıran bu güzelliğe bir son vermeli...Bu hatun uzak bir beldeye gitmeli..." Bizden ırak olmalı, yakacaksa artık başkalarının canını yakmalı. Karar verilmiş, defter dürülmüş. Oğlu olan anneler korkudan gıklarını çıkaramamışlar. Çünkü işin içinde büyük bir baskı varmış...Ve baskılar artınca, bu akla zarar güzellik başka bir şehire gitmiş...Gel zaman git zaman durum değişmemiş...Oradaki hanımlar korkmaya, genç kızların uykuları kaçmaya başlamış. Derken burada da meclis kurulmuş ve başka bir belde kararı çıkmış...diye diye buralara iyice yakınlaşmış bu güzel hanım. Bir yandan da duygusuzlaşmış. Onunda hayalleri ve bir hayatı varmış. Ama herhalde en büyük suçu güzel olmakmış.
Bu suçunu gizleyememiş bir türlü.
  Ve bir gün bütün kalbiyle ona zarar verenlere zarar vermek istemiş.
İşte o anda olanlar olmuş. Bu güzeller güzeli dilber bir kutuya dönüşmüş. Ve kutuya cazibesini de sığdırmış. Herkesin evine alacağı, almak isteyeceği, onsuz bir hayat düşünemediği, sesli, eğlenceli, neşeli, cazibeli bir kutucuk oluvermiş. O güne kadar kimsenin sahip olmadığı bir kutuymuş ve isteyen herkese belli bir bedel karşılığında içini açıyormuş.
İçinde neler varmış neler...eşlerini sakınan hanımlara inat en özel ve güzel halleri bir yana, hanımlara zarar vermek için geliştirdiği bir çok stratejiyi hayata geçirmiş. Çocukları bile düşman görüyor, en olmadık hikayelerle onların kafasını dolduruyormuş.
Hâsılı, anlayacağınız intikamını en hadsiz hudutsuz haliyle alıyormuş.
Bu arada hanımlarda beylerde bu güzellik kutusunun (!) evlerinde olmasından rahatsız değillermiş...Çünkü gerçek değilmiş hiç birşey. Herşey bir oyun ve sergiden ibaretmiş...Ne olacakmış canım'lar çoğalmış, durum kabullenilmiş ve hoşlanılmış...Artık herşeyi kutudan duyuyorlar, havayı koklasalar havanın sıcak mı, soğuk mu olacağını bilecekken, onu bile kutuya soruyorlarmış. Haberlerinin tümünü kutudan alıp, o ne derse inanıyorlarmış...
  Evli hanımlar rahat etmiş, bekar genç kızlarda öyle, oğlu olan analar da dualarını değiştirmiş. Kutuda gördüklerini istemeye başlamışlar. Genç bekar beylerde öyle, onlarda kutudan kafalarına göre beğendikleri için dualar ediyorlarmış...Artık ölçüler kutuya göreymiş, tabirleri, benzetmeleri, sıfatları kutu belirlermiş...güzeli- çirkini, iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı kutuya sormalıymış. O ne derse bir bildiği varmış. Kutuda bu durumdan oldukça mutluymuş. Tüm bunları anlayamayan ama anlamış gibi yapan, mutsuz olan birileri de varmış tabii...kimler mi? Çocuklarmış...annelerinden alınan intikam onlara bulaşmış. Ve akşama kadar eskiden güzeller güzeli olan hatunun dönüştüğü bu boş kutuyu seyretmek zorunda kalmışlar...paylarına bir kaç saçma hikaye, kan, entrika ve yalan düşmüş...onlar eremezler muratlarınaymış, çünkü kutunun muradı bunun tam zıttıymış.
Veee...
kutu ermiş muradına...


.......................................................

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kişisel Bir Hayat Planı