Mektup







  Genç kız yazdığı mektubu alelacele küçük bir zarfa koydu. Sonra hızlıca mantosunu giydi. Koyu fuşya renkli mantosu bugün daha ağır geldi ona. Elleriyle sokuşturuverdi mektubu cebine. Çizmelerini giydi ve kapıyı çekti. Adımlarından acelesi olduğu belliydi. Biraz sonra apartmanın içi tekrar sessizliğe gömüldü. Kapıdan fırlamış gibi çıkmış, ilk gördüğü sarı renkli arabaya binmiş, nefes almadan bir adres tarif etmiş, ardından, "çabuk olalım" ı eklemişti.
Arabadaki adam alışkındı aceleye, onunla işi olan herkesin acelesi vardı zaten...Bilirdi bunu. Hiç garipsemedi, tabii diyerek hızlı olmak istediğini gösterircesine vitesi önce 3'e, sonra 4'e taktı.
Genç kızın yolu uzundu.

Eliyle cebini yokladı, mektubu parmaklarıyla hissetti. Şehrin vitrinlerine bakarak giderken hiç bir şeyi görmüyordu aslında, hafızasında bir anı belirdi, küçük bir kız, elinde yırtılmış bir defter sayfası, açık bir kapı, çıkmak üzere hazırlanan bir adam...küçük kız her akşam yaptığı resimleri katlar, sabah işe gitmeden önce babasına verirdi. Babası da şofördü...Resimler sevgi doluydu, mutlu insanlar, gülen çocuklar, balonlar, çiçekler, ağaçlar, uçurtmalar...ne ararsan bulunurdu.
Birgün küçük kız hasta yatarken annesi kaldırmaya kıyamamış, o gün küçük kız resmini babasına verememişti. Uyandığında annesine kızmış, ben babama resmimi verecektim demiş, sonra da uzun uzun ağlamıştı. Mutluluğun resmini çizmişti yine. Bir kalp vardı içinde babasının yüzü olan.
O resmi hiç veremedi babasına, çünkü babası o gün işten hiç dönemedi...
Sonra ortaokul yılları geldi aklına. Biri vardı, aşk değildi adı, şimdi anlıyordu ama, o zaman için adı aşktı.
Bir şeyler karalamış, cebine koymuştu. Sonuna bir kalp çiziktirmiş, üzerine bir ok ve okun batan ucuna O'nun adının baş harfini yazmıştı. Diğer ucuna da gururla ve biraz da utanarak kendisininkini. Yanakları kırmızı kırmızı olmuştu ama kararlıydı verecekti mektubunu. Mektup cebinde, elleri ceplerinde kıvranıp dururken Zehra gelmişti yanına...
Nereden çıkmıştı şimdi bu Zehra! derken, Zehra ona içini dökmeye başladı. Nasıl yani; O'nu mu? diyebildi konuşmanın sonunda. Kalbi kırılmış, çizdiği okun ucu kalbine saplanmıştı. Şimdiki kızlar gibi yapamadı, mektubu kimseye göstermeden elleriyle buruşturdu cebinde,akşam eve gittiğinde yine kimseler görmesin diye de yanan sobaya attı.
Üzgün geçen günleri unutmuştu. Adını aşk zannettiğini de...ama babası hala yüreğini yakıyordu.
Onu hiç unutur muydu?
Gözünün önünden geçen anılardan ve
vitrinlerden oldukça uzaklaşmışlar ve artık yola dikkat kesilmişlerdi.
"Sağda müsait bir yerde" dedi yüksek bir sesle. Cüzdanını açıp,  ücreti ödeyip hızlıca indi. Teşekkür bile edemedi. Ama sarı arabalı adam buna da alışıktı, umursamadı. Ücretini almış, acelesi olan diğerlerini bir yerlere yetiştirmek için vitesi geri takmış, ardından gaza hızlıca basmış ve gözden uzaklaşmıştı.
Genç kız mantosunu düzeltti. Fuşya mantosu çok yakışıyordu ona, ayağının altındaki karlara basarken uzaktan bakanlar için karların üstünde zarif bir çiçek gibiydi.
"Bu defa vereceğim" dedi içinden dişlerini sıkarak. Koşuşturdu. Herkes koşuşturuyordu burada. Evet, gördü O'nu. Kalbi de ayaklarına ayak uydurup hızlı hızlı çarpmaya başladı. Vakti azdı biliyordu. Yanına yaklaştı, "işte şimdi" dedi ve ellerini cebinden çıkardı. Bir eli dolu çıkmış, mektubu uzatıvermişti. Yanakları yıllar önceki gibi kızardı, mantosunun yakalarını hafiften kaldırdı. "O" ise şaşırarak, genç kızın tutmayı her şeyden çok istediği ellerinden kibarca mektubu aldı. Bu benim için mi? diyebildi...Başını salladı genç kız. İtina ile ceketinin iç cebine yerleştirdi. Kulakları tırmalayan bir gonk sesi duyuldu. ................yolcusu kalmasın diye bağırıyordu kaba olduğu her halinden belli olan bir adam.
"Hoşçakal, merak etme döneceğim"dedi emin bir sesle. Allah'ım konuşmak ne zordu, boğazı düğümlenmiş, kalbi acı ile dolmuştu...Ve otobüse biniverdi. Cam kenarında yerini alır almaz iç cebinden mektubu çıkardı. Vee okudu. Genç kız dikkat kesilmiş, gözlerinden sicim sicim göz yaşları boşalırken mektubunun okunduğunu fark etmişti. Bakarken ardından "gitme kal" demek istemiş, ama hiç bir şey diyememişti...Ve otobüs gözden uzaklaşmış, uzun uzun eller sallanmış, arzuhaller gönüllerden gönüllere akmış, kimileri rahat bir nefes alırken, kimilerinin kalbine yine bir bir ok saplanmıştı.
Sadece; Allah'ım "O"nu sana emanet
ettim...diyebildi...ağladı...ağladı. Yavaş yavaş yürüyerek çıktı ayrılıklar garından...
Tekrar sarı bir araba bulup bir adres söyledi sessizce. Sarı arabalı adam buna da alışkındı...tabii dedi gözden uzaklaşırken.
Mektupta ne mi yazıyordu?
............................................




.......................
Sevgili Gisi'ye....
Sevdiğine kavuşacağı güne kadar sabır dileklerimle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kişisel Bir Hayat Planı

Döner misin bana?